Lavinya Dergisi

TEMMUZ
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

Sonsuzluğa uzanan bir çölde kum taneleri gibi Ufacık bir esintiye boyun eğip uçuşuyorum Önümde yükselen tepeden, Bir başka tepeciğe… Aşıp vardım sandığım bir serap misali ben… dolup taşıp yine kendime dökülüyorum… kendimden yine dolup taşıp ben… dö- kü- lü- yo- rum … Mavi bir yaz rüyasının peşinde, aç susuz… Ve karanlığında gecenin, uykusuz… Göğ(s)ümde bir yıldız gibi durur temmuz… Hem çok uzak, hem öylesine yakın… Elimi uzattığımda her an kayıp gidecekmiş gibi… Bir daha bırakmamak üzere, sımsıkı tutacakmış gibi… Bir duadır adın, avuçlarımı açtığım… Bir fısıltıyla arşınlıyorum baştan sona yalın ayak, Bu ıssız çölün bedevisi benim Bir yel esse de ardımdan Zamanda silinmez ayak izleri… Bilirim… Sarı sıcak, adını kazıyor tenime Bir dövme gibi, işleniyor deri(ni)me Mühürdür gönlüme temmuz… Harlı ateşi hasretin Bırakıyor soluksuz… Derin bir uykudan uyanırcasına Bu rüyanın sonunda ben… dönüp dolaşıp… sana… varıyorum… dönüp dolaşıp… sana… ben… Ben, sen, temmuz ve dahası… Dayanamayıp soruyorum Vuslat değil midir çorak bir gönlün vahası? Sabırsızlığımdan bağışla beni Tanrım! Temmuz da bir serapsa diye korkarım…