Lavinya Dergisi

EŞYARAFYA GEZEGENİ
Şaha ÇİMEN

Her şey insanın kafasının içinde başlar ve biter.

Uzayın henüz keşfedilmemiş bir yerinde “Eşyarafya” adlı bir gezegen varmış. Bu gezegende yaşayan canlılar duygulara sahip değillermiş. Çünkü bu gezegende sadece eşyalar yaşarmış. Bu eşyalar, insanlar tarafından kullanıldıktan sonra çöpe atılan eşyalarmış. İnsana dair çoğu özelliği taşımayan Eşyarafya gezegeninde eşyalar, yalnızca konuşmaya benzer bir şekilde anlaşırlarmış. Kendi aralarında kurdukları bu iletişim ile birbirleriyle geçinirlermiş. Yaşadıkları yer öyle muazzam bir yermiş ki su, yemek, hava, para, daha önce de bahsettiğimiz üzere duygu gibi insan ve hayvanlara özgü şeyler yokmuş. Sadece kendi aralarında anlaştıkları bir dilleri varmış. Öyle olunca da hiçbir eşya diğer eşyalar üzerinde hak arayışına girmez, nefret, kin, hırs gibi kötü duygular nüksetmez. Kimse kimseyi çalıştırma ve dolayısıyla da zengin-fakir, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi sıfatlar da bulunmazmış. Yani dünya adlı evrende kötü olan daha doğrusu insana ve hayvana özgü ne varsa Eşyarafya gezegeninde yokmuş. Bundandır ki dünya hayatındaki görevini bitiren eşyalar, buraya geldikten sonra sonsuzluğa uzanan bu gezegende ömür boyu yaşarmış. Ömür boyu bu gezegende yaşamak istemeyen eşyalar için de sonsuza kadar bir kara delikten geçip yok olma gibi bir seçenek sunulmuş. Sözünü ettiğimiz gezegende yani Eşyarafya'da tüm eşyaların ham maddesi varmış. Mesela kağıt, masa gibi ağaçtan yapılan eşyalar için sonsuzluğa uzanan ormanlar varmış. Bakırdan olan eşyalar için uzun uzadıya bir bakır çarşısı varmış. Tamire, yenilenmeye ihtiyacı olan eşyalar kendi ham maddelerinin olduğu bölüme giderek bir dokunuşla yapmak istedikleri işlemi yaparlarmış. Öyle her yer her yerde olmaz, belirli bir tertip ve düzen şeklinde işler halledilirmiş. Bu yüzden burası eşyaların yaşaması için adeta biçilmiş kaftanmış. Dünya hayatını noktalayan tüm eşyalar Eşyarafya'ya ilk geldiklerinde hemen hemen hepsinde kırıklar, paslanmalar, yanmalar, tozlar şeklinde çeşitli sorunlar olurmuş. Ha bir de Eşyarafya gezegeninde duyguların yokluğundan bahsetmiştik başta. Yalnız bir istisnai durum varmış. O da ağlayabilmeleriymiş. Eşyalar, insanlar tarafından çok zulüm gördükleri için Eşyarafya’ya ilk geldiklerinde haykıra haykıra ağlarlarmış. Haksız da sayılmazlarmış. Çünkü dünyada üretildikleri günden çöp gibi yerlere atılıncaya kadar ki zaman diliminde insanların hizmetinde karşılıksız bulunmuşlar, hiçbir şekilde tepki vermemişlerdir. Sadece üstlerinde hangi hizmet gideriliyorsa onu yapmaya gayret edilmişlerdir. Ancak karşılığı hiç mi hiç istenilen şekilde olmamış. Eşyalar, insanların elinde hep hırpalanmışlar. Zira insanlar o kadar gadarlarmış ki yıllarca kendi hizmetlerinde koşulsuz bulunan bu eşyalara büyük eziyetler yapmışlardır. Bunu gören Var İle Yok Tanrısı, dünya hayatında bu eziyetlere maruz bırakılan eşyalara seslenmiş: “Merhaba, insanların dilsiz hizmetkarları. Size yapılan bu eziyet artık beni çok üzüyor. Ben normalde Var İle Yok arasında bir tanrıyım. Yani hem varım hem de yokum. Çünkü hem her şeye hükmüm vardır hem de hiçbir şeye dokunmam. Sadece seyrederim. Ancak sizin bu durumunuzu görünce içim sıkıldı. İnsanların size karşı gaddarca tutumu beni perişan ediyor, tanrı olmamdan utandırıyor beni. İsterseniz siz eşyaları sonsuza kadar insanların hizmetinden alıp onları sizsiz bırakabilirim. Böylelikle eşyalar olmadan ne kadar aciz varlıklar olduklarını anlayacaklardır. Ama bunun için bunu onaylamanız gerekiyor. Şu an dünya üzerinde bulunan tüm eşyalar benim çağrımı aynı anda duyabiliyor. Ne dersiniz? İnsanları sizsiz bırakayım mı?” Var İle Yok Tanrısının çağrısı üzerine tüm eşyalar tek bir ağızdan, "Hayır. İnsanların gözü her ne kadar bizi görmese de, her ne kadar bizi değersiz görseler de, biz onların hizmetinde bulunmaktan mutluyuz. Belki de insanlar günün birinde bizi fark edebilirler. O zamana kadar bizi onlardan ayrı koyma. Bize yardım etmek istiyorsan, başta insan olmak üzere hiçbir canlının olmadığı bir gezegen inşa et. Görünmez olsun. Tıpkı senin gibi. Nasıl ki sen hem var hem de yoksan, bizim gezegenimiz de hem var hem de yok olsun. Sadece bizlerce bilinsin. Dünyadaki görevimiz noktalandığı anda, çöplerde, denizin derinliklerinde, sokaklarda... Olmak yerine, bizi oraya gönder. Bize iyilik yapmak istiyorsan, bu dileğimizi hayata geçir. Ve son olarak da, dünyada insanı insana kırdıran, düşman ettiren ne varsa, bizim dünyamızdan alıkoy. Senden tek isteğimiz budur." demişler. Bu çağrıyı duyan Var ile Yok Tanrısı, Eşyarafya'yı inşa etmiş. Dünya hayatı biten eşyalar sonsuza kadar Eşyarafya'ya da itilip kakılmadan ömürlerini yaşamışlardır.