Lavinya Dergisi

HEYKEL VE RUH
Öznur AY

karanlığın korumacı tavrına güven :) korkma cesaret et bulutlu gökyüzüne..

Hisseder insan, hisseder ruh, peki hisseder mi ruh? Hissettirir belki heykeltıraş. Hayatlarımız bu kadar kehanetlerle doluyken, bir insanın yarattığı ruhsuz insan, başka insana neler hissettirebilir peki? Yerdeki karıncaların bile ruhundan daha ağır acılar taşıyabileceğini hissedersin. Uzaktan baktığımız insanların hayatlarında hep bir anlam ifade eden pencereye rastlamak isteriz, bizimkine benziyor mu? Ya da bizim penceremizden ne kadar farklıdır diye. Bazen yürüyenlerini görürüz, bazen sadece oturanları, bir şeyler konuşanları, etrafa sizin gibi bakınanları. Benim gibi bakanlar var mı diye bakınıp duruyorum etrafımdakilere ben de. Peki ya, ruhsuz insanlara ne demeli? Bazen sadece yürürler, sadece otururlar, bir şeyler konuşurlar, ya da etrafa boş boş bakınır dururlar. İşte o zaman buz kesilir, onlar gibi kehanete uğrayacak olmak içimi kemirir durur. Onlar gibi? Heykel ve Ruh ayrımı yapıyorum. Ama bazen ruhları olmamasına rağmen, insana hissetmeye teşvik eder. Hissediyorum. Bu fotoğrafını gördüğünüz, ruhsuz insan. Beni hissettiriyor, bakışlarındaki acı, sanki bu zamana kadar yaşadığı acıların mislinde biriymiş gibi hissettiriyor. Oysa ne heykeltıraşını araştırdım ne de sanatçının anlatmak istediklerini. Ama ben hissediyorum. Bu kadının gerçekten çok güçlü bir kadın olduğunu, ayakta durmak için çok zorlansa da içindeki ağır yükü sırtı kamburlaşmadan taşımak için gayret gösterdiğini hissediyorum. Belki bir annedir, belki bir abla, ama genç görünmesine rağmen çok fazla yıl yaşamış gibi yorgun görünüyor. Gözlerindeki ateş, yüzümü yakmaya kadir, acısı ağrısına dönüşmemek için verilen savaşın mücadelesi bu belki de. Ama en son noktaya gelirsem, sırtındaki söz yaraları onu öldürmese bile, sırtına saplanmış kılıç tarafından ölümüne ramak kalmış gibi hissettiriyor. Ölmek üzere olan bir kadın görüyorum, bu saniyelerde içimde bu kadının yasını tutuyorum.