Lavinya Dergisi

DÜĞÜM VE MECBURİYET
Öznur AY

karanlığın korumacı tavrına güven :) korkma cesaret et bulutlu gökyüzüne..

Bu ikisini birbirine hep benzetmişimdir, ikisi de çaresizliği doğuruyor. İkisi de koşturuyor, ölene kadar hem de. İkisi de içimizde kalan o son soluğu bile emiyor. Düğüm, adımları hızlandırmaktan, hayatı gözü kapalı yaşamaktan, arkana bakmana izin vermeden vedasız ilerlemeleri doğuruyor. Mecburiyet ise kabullenmeyi, sonrasında zaten o yoldan hiç geçmemişsin gibi yabancılaşmayı, gurbet hayatı yaşamayı içinde. Bazı manzarasız banklar vardır; ya kimse uğramaz onu ziyarete ya da zaten ücra köşelere yapılmıştır, belediyesi tarafından zaten ilk günden itibaren günah andırılmış gibi. İşte o banklara dönüşen insanların sebebidir, düğümlenmiş mecburiyetler. Ruhundan, ayaklarına kadar sıkıca sarılmış, bırakmamaya yemin etmiş gibi. İnsanlar bu sıkıntıdan kurtulmak için etraflarında olmasa bile uzaklarda illa karşılaşacakları ağaçları aramış durmuşlar. Gölgesini umut ederek yaşamak için. İşte o inanan insanlar o ağaç dallarını aramış durmuşlar. İçlerindeki düğüm yok olamasa bile mecburiyetleri tabanlarından kopsun diye. Zamana yaymışlar bu bekleyişi, bir gün uzaktaki ağaca âşık olmak için manzarasız bankta sıcaktan kavrulmak pahasına. Bank bile şaşırmış bu aşka, ama o alışmıştır kimsesizliğine. İçindeki düğümlenmiş mecburiyete alışmış. İnanan insanın alışmaması için hep ufuk eşlik etmiş bakışlarına. O uzaklardaki, ağacı gören insan gölgesine yakın olmuş. Göremeyen insan ise düğümüne sevdalanmış, mecbur. Kararsız bekleyen insan ise… Ben de bilmiyorum. Çünkü o kararsız insan benim. Ağacın olduğuna inansam da görebileceğime bazen inanmıyorum. Gölgesini gece gündüz düşlesem de sevdalanmaktan mı, aşkını zehir gibi içime çekmekten mi kararsızım bilmiyorum. O bank benim daimi uğradığım mesken. Düğümlerim bankımı sarmak üzere. Mecburiyetim ise içimi.