Lavinya Dergisi
İNSAN İNSAN
Saat farkından mıdır nedir? Alışamıyordum buranın 1 saatlik geriliğine. Öğlene yakın uyanmıştı bedenim, beynim biraz daha uyumamı diretse de karnımdan uyanmam için açlık sesleri tırmalıyordu midemi. Soğuk bir sabaha uyanmıştım. Yorganımı üzerimden atmak için savaş açsam da kendime, kazanan belliydi. Ayak uçlarımdan, parmak uçlarıma kadar bedenimin her cüssesinde hissettiğim soğuk, alev gibi tokatlamıştı sanki beni. Ayılmıştım o an. Pencereden evime girmeye çalışan sis bulutları güneşi saklamayı başarmıştı yine bu sabah. Seviyordum bu kasveti. Bana beni daha çok sevdirme şansını tanıyordu sanki güneşten farklı olarak herkese özel yaklaşımı beni cezbediyordu, daha çok sarılıyordum kendime. Güvende hissettiğim çatımın altında alışmaya başlamıştım kendime. Demli çayım, hoş anılarım hissettirmiyordu yalnızlığımı. Düşüncelerim bile ağır gelmiyordu artık, nedendir bilmem kabullenmiştim. Okuyordum, seyrediyordum balkondan insansızlığı. Kimseyi seyrediyordum, kimsesizleri seyrediyordum bazen de. Zorluklarla bahşetmek için kapanmış gözleri seyrediyordum, ben de kapatıyordum gözlerimi seyrederken. Alternatif konulara konuk olmak için davet edilmediğim konularla tartışmaktan bıkmıştım. Kimseyi anlamaya çalışmıyordum, kimseyi yargılamıyorum, yargılanmaktan başka işlevi olmayan insansızlığaydı bu tavrım. Balkondan bakmak bazen yetmiyordu suratlarını net görmeme. Kalın bir kabanım vardı, kolları hafif büyük gelen ama severek giyiyordum hep. Çayımı içtikten sonra aldım akıl defterimi elime, kapadım kapımı. Merdivenlerin dili olsaydı ne kadar çok yorgun adımlara şahit olduklarını anlatırlardı bana, insanlara. Asansörlerin kulağı olsaydı dertleşirdi belki de merdivenlerle diye düşünerek varmıştım apartmanın çıkışına. Atmıştım insansızlığı anlamak için son adımımı. Her adımım sonmuş gibi vuruyordum tabanlarımı yere, sanki dünyaya olan kızgınlığı azaltıyordu, bilmiyorum kasten yapmıyordum aslında. Upuzun bir koridora benzer yolun kenarından yaprak çıtırtıları eşliğinde yürüyordum. Bakıyordum kimseye, karşıdan karşıya geçmek için kimsesizliğin bile içinde sağı ve solu kontrol ediyordu insanoğlu. Tebessüm ederek, kafamı çevirmiştim kendi yoluma. Annesinin elini sımsıkı tutan küçük bir insancık, diğer elinde hiçliğe yapışmıştı. Öyle gelip geçtiler önümden. Pişman suratlar görüyordum, ya birine yalan söylemenin ya birini kasten incitmenin ya da birini ölesiye sevmeyen, sevilmeyenin suratıydı belki de. Sırtı kamburlaşmış insanlardan eser alamet yoktu, yürümek için dertlerini sırtlamaktan iki büklüm olan insanlar, insancık olmak için yere yüz tutmuştular. Ölmek için daha çok erken olduğunu düşünen yaşlı insanlar görüyordum, ya görmüyorlardı ya işitmiyorlardı ya da artık soluk alamıyorlardı. Yanlışlarını bu son günlerinde telafi etmek için ellerini göğe açıp, yalvarmaktan gerçek insanlardan özür dilemeyi akıllarına bile getiremeyen insanlar, imansızlaşıyorlardı. İnsan insan nedir?..