Lavinya Dergisi

SARMAŞIK
Fidan GASIMLI

Ruhları bu kadar var olmaya programlı geçici bedenlerimiz neden kovalıyordu varlığı bu denlicesine çılgınca ?

Yağmurlu bir sabah evden yavaş adımlarla çıkıyordu dışarı. Bitkin zihni, düşük omuzları ile hiçlik duygusunun sonsuzluğunda boğulurken gözünden düştü ha düşecek olan damlanın yağmura karışmasını izledi. Mutsuz, beklentisi yok, umutları çöp ağır ağır ilerliyordu boşluk duygusuna. Daha yeni fark ediyordu gerçekleri. Ne yapmıştı ki o insanlara? Sonra ansızın düşündü. İç çekerek “insan” dedi. İnsan işte. Çok saçma gelmişti aniden hissettikleri ona. Zihni hep garip paradokslarla geliyordu ona. Artık küçük bir çocuk değildi, zaten bundan mütevellit olanlara bu kadar anlam veremiyordu. Kendini kandırmayı, olmadık hayallere kapılmayı kendine hiç yediremiyordu. Bugüne kadar hakkında hiçbir zaman zihninde kesin yargı veya düşünce kalıpları barındıramadığı bir konuydu etraf muhit. O, onslarız ve onlar da onsuz devam edecek artık yollarına. Ne istediğini asla bilemediği bir varoluş olmalıydı bu. Kendi yarattıkları oyunu kendileri oynayıp, kendileri yeniyor, kendileri yeniliyordu. Kendileri gelip, kendileri gidiyor. Kendileri yüzünden kendilerini ve onu üzüyorlar. Artık çemberin dışında hissediyordu kendisini. İçeriği derin anlamlar barındıran bu cümleler belki de milyonlarca kez kafasında durdu durdu. Kaderi önceden haritalanmış bu coğrafyalarda ne yaptığını asla bilmeyen edayla dolaşanlardı bazen insanlar. Evet , ne yaptığını asla bilmiyor, sadece bu düzene alışıyorlardı. Her şeye alıştığı gibi. Başka seçeneği var mıydı tartışılır. Ama o kadar soyutlamıştı ki kendini , nerede ve nasıl hissetmesi gerektiği, ne yapması , nasıl davranması gerektiğini hiç bilmiyordu. Basitlik ve banellik düşmanıydı. Lakin herkesten gördüğü şey de buydu. Gitgide mide bulandırıcı olmaya başlamıştı hissettikleri. Ama ne hissetmesi gerektiğini de bilmiyordu. Bu düşüncelere dalmışken yanlış yola saptığını gördü. Tebessüm etti. Uzun zaman olmuştu bir şeylerden bu kadar keyif almayalı. Buradan da bir ders çıkarmıştı sanırım. Aynı zihni gibi yanlış yollara sapmanın , aslında soyut hissiyatların somut sonuçları arasında kaybolmanın vermiş olduğu keyif. Bu dersi fazlasıyla sevmişe benziyordu. Aniden yağmur fazlalaşmaya başladı fakat bu sefer memnun ve mutlu gibiydi. Az önce gözyaşına karışan yağmur şimdi onu mutlu ediyorsa demek ki hayatta da bunun örneklerini görebilir gibiydi. Neden olmasın dedi? Yeni anlıyordu burada her şeyin ders olduğunu. Her gün bir şeyler öğrenebilmek ona tuhaf gelirdi oysaki önceden. Belki de bu yargısıydı onu üzen ve kıran. Ama tek bir bildiği vardı , o da asla bu yanılgıya düşmemesi gerektiği. Sonra kendini soyutladığı o topluluğun içine koyup onları ve kendisini aynı şekilde kabul etmeyi düşündü. Zor bir yaklaşımdı olacaktı onun için. Denemeğe değerliliği konusunda emin olmasa da düşünmesine engel olamazdı sanırım. Yoluna yeni düşünceler ışığında devam ederken yağmura baktı. Bitiyordu. Her bitiş bir şeylerin sonu olmak zorunda mıydı acaba diye düşünerek devam etti yoluna.