Lavinya Dergisi

DAHA MUTLU OLAMAM
Fidan GASIMLI

Ruhları bu kadar var olmaya programlı geçici bedenlerimiz neden kovalıyordu varlığı bu denlicesine çılgınca ?

Bu dünyada var olduğum süre boyunca peşimi hiç bırakmayacak olan bazı sorular vardır ki, cevabını bulmaya çalışana kadar muhtemelen bir ilkokul öğrencisi edasıyla sorup sorup duracağım kendime, başkalarına. Lakin cevabını bulabilir miyim orası biraz tartışılır. Mutluluk neydi? Onu bulunca ne yapılacaktı? Niye bu kadar kaçıyordu bizlerden? Ona neden ihtiyacımız vardı? Mutlu olunca ne olurdu? Yaşam boyunca kimilerimiz birtakım acımasız gerçeklerin içine hapsolmuşuzdur ve bana göre o acı gerçeklerden birisi mutluluk denilen şeyi bizden alıp bir daha da geri vermeye niyetli olmayan bir dünya ki , bize hep engel olup duruyor. Zihnimiz bu hapishaneyi aşamadığı sürece sanırım bize ayak bağı olan bir takım konular, oraya olan mahkumiyetini asla bırakmayacaktır. Lakin bilirim ki ben, hayat acımasız, bir o kadar da gerçekler içinde sahte bir alandır. Bu kadar garip bir paradoksun içine doğan ruhlar olarak sadece merak ediyorum “Hayatın bu kadar acımasız bir yer olduğunu önceden öngörebilsek gelmek için bu kadar zorlar mıydık kendimizi acaba, bir hayat için? Değer miydi yani? İnsanın meraklı ve kaşif ruhu anne rahmine düştüğü ilk yolculuktan belli sanırım. O zaman başımıza ne gelmişse meraktan gelmiş gerçekten. Burası bir kumar masası gibidir kimi zaman, hayatta kalıp kalamamak verdiğin mücadelenin sonucunda belli oluyor. Risk almak kimi zaman iyi, kimi zaman kötüdür. Gerek var mı diyor uyuşuk zihnim, bu kadar tantanaya. Ne kadar boş aslında verdiğin efor , tıpkı o klişeleşmiş fare ve çarkın sonsuz döngüsü gibi. Suçlayabileceğim bir sistem var fakat ben ilk şikayet eden değilim, zaten çok ta ciddiye almıyor kimse. Yaşamın bu denli zoraki ve ucuz olduğu bu diyarlarda ne konuşabiliriz ki artık diyorum bazen kendime. Ama insanın hep inanma içgüdüsünden kaynaklı sırtını kolaylıkla yaslayıp güvenebildiği bazı kavramlar var. Umutlar, hayaller mesela. Bunlar gerçekleştiğinden hep mutlu olunacağı düşünülür. Çok üzücü, üzülerek söylüyorum ki bunlar olmayacak. Doyumsuz ve tüketici varlıklar olan insan ırkı hep bir şeyleri göz ardı ederek, dürtüselliğinin de vermiş olduğu yetkiyle hep mantığını bir adım geride bırakarak aslında kendini kandırır bu yolculukta. Mutluluk diye bir şey var tabi ki, fakat bunu herhangi bir işe, aktiviteye, olay örgüsüne, kişiye bağladığın takdirde hep mutsuz olmaya devam edecek insan. Onu hep bir şeylere göre yönetmeye çalışırken hep yönetilecek, aslında tüketmeye çalışırken tüketilecek bir başka deyişle.