Lavinya Dergisi

VAR OLAN DUYGULU İNSAN
Fidan GASIMLI

Ruhları bu kadar var olmaya programlı geçici bedenlerimiz neden kovalıyordu varlığı bu denlicesine çılgınca ?

Bir sonsuzluk edasıyla tüketirken şu geçici ömrümüzü, bazen düşünüyorum “neden bu denli yıpratırız kendimizi?”. Neden kırarız kalplerimizi? Bu ömür hangi türlü daha iyi geçerdi? Vakit buldukça kendimi dinlerim bazen, çünkü insan kendini dinlerken bu arayışın bir çaresini bulabilir sadece. Fakat herkes gibi beni de rahat bırakmayan fazlasıyla sorularla uğraşadururum, cevabını bazen bulur bazen ise bulamam. Göreceli bir tartışmadır bu tabii ki, kimine göre olağan kimine göre değil fakat sorun da burada başlıyor. Duygularla yaşayan bir canlı düşünün ki en büyük silahı da , zaafı da hatta bazen düşmanı da duygularıdır. Zaman zaman insan anlayamaz ne yaşadığını, onun komplike olan var olma probleminin temel yapıtaşı belki de budur diyebiliriz. Anlayamaz insan, sadece yaşar. Üzülür insan, sadece yaşar. Maalesef çoğu zaman kestiremez fıtratındaki bu kapalı kutu misali, kendini her defasında büyük bir gizem ve var olma ısrarı ile karşılaştığı durumu. Anlayamaz insan dedim ya , sadece yaşar. Kendine zarar vererek. Aslında bazen de kendisine de zarar vermesine gerek yoktur bilir misiniz? O zaten doğduğundan beri öleceği güne kadar var olur. Doğar insan, fakat ölüme 1 gün,1 saniye veya ne kadar yaşamış ise o kadar daha yaklaşır. Yok olma varoluşun en temel yapıtaşıydı aslında. Görünmez fakat hep orada. Korku, acı, hüzünle birlikte hep orada. Tüm insanlar korkar bundan. Neden korkarız peki? Ruhları bu kadar var olmaya programlı geçici bedenler neden kovalıyordu varlığı bu denlicesine çılgınca? Ne istiyordu ki hayattan insanlık? Yapacağı çok şey vardı sanırım. Gerçekleştireceği, sunacağı fazlasıyla çoktu. Ama değer miydi bir ömrü bunlara heba etmeye. Unutuyordu insanlar. Hep de unutacaktı. Bu dünyanın oyunlarına o kadar kanacaklardı ki kendilerini kaybedercesine unutacaktı her şeyi. Lakin en önemli şeyi unutacaktı insanlar aslında hiç unutmamaları gereken. Hatırlanmaya, öğrenmeye, yaşamaya dair önemli olan ne varsa unutacaklardı. Geçirip bu boş ömrü gideceklerdi buradan. Kendilerini asla bulamadan gideceklerdi hem de. Gerçekten kim olduklarını, ne istediklerini, niye var olmaları gerektiklerini bilmeden, öylesine kendilerini hor görüp, ite kaka yaşayıp bu hayatı, tüketip vereceklerdi son nefeslerini. Çünkü bilmiyorlardı bu yapılanmanın en temel olayını. Sahiden kim biliyordu ki zaten? Herkes gibi önümüzü görmeden , arkamızdakileri de hayal meyal hatırlaya hatırlaya oyalanıp gideceğiz nasıl olsa, fakat kim daha güzel oyalanmışsa burası ona güzeldi.