Lavinya Dergisi

DİJİTAL GÜZELLİK AYNASINDAKİ YANSIMAMIZ
Cennet GİRGİN

"Her insan, içinde sakladığı hikâyelerle yeniden doğar; zihin, çözülen her sırda bir karakter daha yaratır."

Sabah aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz? Sosyal medyada karşınıza çıkan mükemmel yüzler ve bedenler mi, yoksa kendi gerçekliğiniz mi? Peki ya, güzellik gerçekten sadece dışa yansıyan bir görüntü mü, yoksa içsel bir değer mi? Güzellik artık sadece bir algı değil; ölçülebilir, karşılaştırılabilir ve çoğu zaman ulaşılmaz bir hedef hâline geldi. Sosyal medyanın hızla yayılan etkisiyle birlikte, güzellik standartları, tıpkı bir filtre gibi, bizlere her geçen gün daha farklı bir "ideal" sunuyor.


Günümüzde güzellik, sadece dış görünüşle sınırlı kalmıyor. Sosyal medyanın yarattığı "mükemmel hayat" algısı, her şeyin kusursuz ve düzenli olmasını bekliyor. Filtreler ve düzenlemeler sayesinde insanlar, kendilerini olmadığı bir biçimde gösteriyor ve bu durum, gerçekliğin kaybolmasına yol açıyor. Özellikle genç bireyler için bu etki çok daha güçlü. Sosyal medya platformlarında bir gönderi paylaşırken, insanların yüzlerce kez fotoğrafını çekmesi, en kusursuz halini yansıtan kareyi bulana kadar saatlerce uğraşması, güzelliği sadece kusursuzlukla tanımladığımız bir kültürün parçası hâline geliyor. Ancak gerçek hayat, filtrelerden çok daha farklı. Her gün sosyal medya akışımızda gördüğümüz o kusursuz görüntüler, bizi daha az değerli hissettirebilir ve doğal halimize karşı güvenimizi sarsabilir.


Bununla birlikte, güzellik algısının toplumsal ve kültürel boyutları da büyük bir değişim geçiriyor. Yüzyıllar boyunca güzellik anlayışları farklı kültürlerde farklılıklar gösterdi. Eski zamanlarda, dolgun vücutlar ve beyaz ten, zenginliğin ve sağlığın göstergesi olarak kabul edilirdi. Ancak bugünün dünyasında, ince bedenler ve kusursuz ciltler güzellik anlayışının simgesi hâline gelmiş durumda. Batı kültürünün etkisiyle, estetik operasyonlar ve kozmetik ürünler popülerleşirken, dünyanın başka köşelerinde hala doğal güzellikler ön planda tutuluyor. Her kültür, güzellik anlayışını farklı şekillerde tanımlar, ancak sosyal medya sayesinde bu anlayışlar bir araya geliyor ve küresel bir güzellik standardı oluşuyor.


Peki, tüm bu baskılar psikolojimizi nasıl etkiliyor? Sosyal medya, bireylerin kendilerine dair algılarını şekillendirirken, zamanla bedensel ve duygusal bir yabancılaşmaya yol açabiliyor. Özellikle gençlerde, "beden dismorfisi" gibi rahatsızlıkların artması, toplumun dayattığı güzellik standartlarının zararlı etkilerini gözler önüne seriyor. İnsanlar, beğeni ve yorumları daha değerli hâle getiriyor ve kendilerini bir başkasıyla kıyaslama eğiliminde oluyorlar. Bu durum, özgüven kaybına ve sağlıklı bir benlik algısının oluşmasına engel oluyor.Ancak sosyal medya sadece olumsuz etkiler yaratmakla kalmıyor. Beden pozitifliği hareketi, insanların doğal halleriyle de güzel olabileceğini fark etmelerini sağlıyor. Kendimizi olduğu gibi kabul etmek, dijital onaylara bağımlı olmadan da güzel olabileceğimizi anlamamıza yardımcı oluyor. Bedenimizi sevmenin, dışarıdan gelen tüm dayatmalara rağmen, içsel bir özgürlük olduğunu kabul etmek, aslında en büyük güzellik. Filtrelerin ve sahte mükemmelliğin gerisinde, kendine güvenen bir birey olmak, en sağlıklı güzellik anlayışıdır.


Sonuç olarak, güzellik yalnızca dışsal bir özellik değil, içsel bir algıdır. Sosyal medya bu algıyı dönüştürse de, gerçek güzellik, kendine güvenen, sağlıklı bir benlik algısına sahip olmaktan geçiyor. Sosyal medyanın dayattığı ideal bedenlere ulaşmaya çalışmak yerine, kendimize ait olan, doğal halimizi kabullenmek, gerçek güzellik anlayışını inşa etmenin ilk adımı olabilir.
Ve belki de gerçek güzellik, kendimizi ve başkalarını, filtrelerden arındırılmış haliyle kabul etmekte saklıdır.