Lavinya Dergisi

UYKU
Öznur AY

karanlığın korumacı tavrına güven :) korkma cesaret et bulutlu gökyüzüne..

Yarı ölüm dediğimiz, tanrıyla el ele tutuşmak ya da en eski haline uzaktan bakmak gibiydi uyukladığım sabaha karşılar. Yatağım olmayan yerlerde göz kırpmadan beklediğimi gün ışığında çıktığım yolculuklardı soğuk eşliğinde evime doğru. Maskeli bireylerden yüzümü gizlemiştim o şafak vakti. Kendime bakıyordum, bazen de yerdeki su birikintisinden yansımama, hangisine dönüşüyordum demeye yeltenmeden, zihnimde beliren suratların tiksinç ifadesi canlanıyordu. Enfes yemek sonrası içime çektiğim sigara dumanı gibi, aniden havaya karışan bu suratlar yüzündendi uyku düzenlerimdeki düzensizlikler. Kafamı yasladığım yastıkların hiçbirine kendi kokum nüfus etmeden uyanışlarım, zihnimi bir zamanlar işkâl etmiş kimseler yüzündendi. Günaydın, öğlen uykuları gibisi yoktur, bu şafak unutulur, yeni gün batımına şahit olunur, yeni akşamlar misafir olur odama. Bir de rüyalarımız var tabii, denemeye, dikmeye, inşa etmeye çalıştığımız pembe binalardan oluşur bazen, bazen pembe bulutların içinden uçak geçer yok olur toz dumanla karışık. Düzeltmeye çalıştığım fikirlerimin, raflarından ve toz bulutlarından göremediğim bilincimi her seferinde uyku esnasına kaptırıyordum, hayal âlemine katılan fikircikler yerini yine karasızlığa bırakıyordu. Uyandım, bu sabah çok renkli görüntülerle başladım kendi yastığımla güne. İçimdeki kıpırtıydı beni eski halime döndüren, eskiden dinlediğim şarkımı açtım, uzun zamandır içmediğim kahvemi yudumladım, yalın ayak balkona adım atınca kafamı yukarıya kaldırıp oh çekince anladım uykudan uyandığımı. Bu sabahın güneşi eskilerden gelen bir günü hatırlatarak buse kondurmuştu yanağıma, öpmüştüm mavi semasından, kucak açmıştı gökyüzü bana. Dönüşmeye çalıştığım eski ben, geri gelmişti. Bazen uyku sırasında uğradığım ben, bu sabah uyandığımda da benimleydi. Kalemlerimin gölgesinde hep bir koyuluk fark ederdim, gün açmaya başlayınca kapattığım gözlerime dokunan gün ışığıyla uyanmıştım yazmaya.