Lavinya Dergisi
BİRKAÇ KÜSÜR GÜN
Ne kadar yaşadım ben, kaç küsur gün diye sorsalar hesaplayacak günlerim nerede kaldılar. Kilitli sandıkların, kilitleriyle buluştukları an ve dakikalarını hesaplamalarıyla aynı şey mi acaba diye hesap yapmak da nedir? Usulca dizlerine çöküp, yaşama sevincinin nasıl elde edildiğini öğrenmeye çalışmak nedir insancıklardan? Büsbütün gözükmeyen dağları görmek hevesiyle tırmandığın tepecik, yamaç ve sonunda zirvenin tadını alamamak nedir? Dağın altındayken, üstündeyken de bütünü görememenin anlamı nedir? Tüm tanıdıklarımın bir araya geldiği bir odada bile her birinden öğrendiğim eskileri, yenileri bile bile hala aynı hataların ördüğü duvarda mahsur kalmak niye? Kırık cam parçalarını görmeden üstünde yürürken hissedilen ani acı bir tarafa, çatlamış bardaktan yere doğru damla damla akan efkârı görüp de onu içmeye devam etmek niye? Bu kadar hesaptan sonra, unutulan anılardan oluşan kalınlaşmış ve mürekkebi dağılmaya yüz tutmuş, açınca sapsarı sayfaların arasında gezinirken artık yazacak neyim kaldı ki diye düşünmek niye? Boyumun yetişemeyeceği kadar, ufuklara yetişecek uzaklıkta raflardan, kitaplardan, bulamadıklarıma, tanıyamadıklarıma ulaşamayacak olma hissi neden? Araf’ın kapılarını sonsuza kadar açıyorum şu an, şu dakikalarda kendime. Araf benim. Birkaç küsurun sahibi de yine benim arafımdı zaten. Şimdi hiçliğe uğrayan insancıklardan olmaya direnen nüfusa ayak uydurma vakti. Saydıkça çoğalan şeylerin, umursamadıkça karşımda dikilen şeyleri kabullenme zamanı. Beklentilerimi, inandıklarımı, kavanoza sakladıklarımı, mahsur kaldıkları dar alanlarından güvercin misali ayaklarındaki ipi çözme zamanı. Uçsun hepsi, yapamadıklarımı, yaşayamadıklarımı daha fazla barındırmamaya karar verme evresindeyim. Uçsun, uçamadığım diyarlara, ufuklara uğrasın, özgürlüğü tatsın, eski kafeslerinden daha geniş kafeslere göç etsin benim gibiler. Paçalarından akan çamurların kurumasını beklemeden, ellerine yüzlerine bulaşan pisliklerden kurtulmaya başlayarak gitsinler. Kabullenmesinler topaklanmış ve kurumakta olan çamur yığınını. Devam etsinler, temiz yol aramaya, kaldırımlardan koşmaya heves etsinler, çocuk elleriyle gökyüzüne bakmak için gözlerini kamaştıran güneşe selam versinler, temiz ayakkabılarıyla ve tozlanmayan paçalarıyla yerdeki yaprakları ezmeden, ayakaltındaki taşları sektirerek tamamlasınlar baharı ve nice mevsimleri. Ben çekiliyorum kendi dünyama, saklanıyorum yine kendi kabuğuma. Bırakıyorum birkaç küsur günün hesabını yapmayı.