Lavinya Dergisi

UÇURTMA
Yasemin YILMAZ

"Kalıyoruz... Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz."

Zamanı, bir uçurtmanın ipini bileğime dolayıp onu istediğim yere çekebildiğim gibi çekseydim, kısaltabilirdim belki mutlu anlara giden yolları. Arada rüzgar gibi savuracak sebeplerle karşılaşırdım belki ama bu hiç alışılagelmemiş bir durum olmazdı. Hayatın kendisi de yokuş yukarı çıkmak gibi değil midir zaten? Ya da dik bir yokuştan süratle inmek gibi... Ortasına denk gelmek zordur. Mesela bir dönme dolaba binmek istersin, binersin. En yüksektesindir. Gördüğün her şey küçücük kalmıştır. Tıpkı uçmak gibi... Gördüğün ne varsa hepsinden daha büyüksündür o an. Kendini en yüksekte görürken en korktuğun yerde olduğunu da hissedersin, belki başın döner, kararır gözlerin. Ama binmişsindir bir kere. İnmek elinde değil ki artık. Her seferinde tekrar başladığın yere dönersin. Alçalırsın, yükselirsin... Tam durdu dediğin yerde yeniden başlarsın. O ne zaman durursa o zaman dönersin küçük dünyana. Şayet elinde olsaydı kumandası alçalmak da senin elindeydi yükselmek de, hızlanmak da hızını kesmek de... Ama hayat her zaman kolay kolay vermiyor sana kumandasını. "Al istediğin yerden başla" demiyor. Bir oyuna başlamadan önce zorluk seviyesini seçer gibi sana seçenek de sunmuyor. "Başla" diyor sadece "başla!". Kolaylıklar dilesen de kendine kendi içinde, zorluklar çoktan toparlanmış geliyor. Bu aynı güneşin en tepeden sana gülümsediği anda etrafı toz bulutunun kaplaması gibi. Her şey olabildiğince iyi giderken, henüz felaket çanları bile çalmamışken çoktan başlıyordu (başla!). Nasıl da oyuna getiriyor ama. Düzenin içindeki en büyük düzenbazlık! Üzerine gitsen her şey normalmiş gibi, asaletini yerle bir etmek için daha da katlanır her şey. Ya da sinsen bir köşeye saklansan ne yapıp eder çıkarır seni oradan, yak(r)alanırsın. Zamanı bir uçurtma ipi gibi bileğine dolayıp çekmek istersin istediğin yere. Kaç oyundan kurtulursan o kadar kaybetmiş sayılmazsın.