Aynanın karşısına geçip, şöyle bir baktım kendime, aynadaki "ben"e... Aman Allahım! Ne kadar da dağınık görünüyor. Hayır, ben değil, aynadaki "ben". Benim saçlarım topuz, kıyafetim özenli, yüzüm canlı... Peki aynadaki "ben" in nesi var? Sahi en son ne zaman görüntüme bakmak için değil de, onu görme
Merhabalar, evet bende burdayım. Tanışıyoruz gibi başladım dimi, farkındayım. Aslında sizde okudukça fark edeceksiniz tanıştığımızı, aynı duyguları paylaştığımızı, birbirimizi anladığımızı, isimlerimiz farklı da olsa hikayelerimizin ortak noktaları olduğunu... Ben kendi hikayem üzerinden, belki de sizin pencerinizden satırlara açılacağım. Pencerelerinizi açın lütfen ufak bir giriş yapacağım. O halde tanıştığımıza memnun oldum. Farklı pencerelerden bakıp, okumaktan korkmak yerine, cesaret edip pencerenin temiz mi kirli mi olduğuna bakalım mı ?
Bende bilmiyorum havalar nasıl olacak, sizde hangi mevsime denk gelecek yazdıklarım. Niyet edip açtık pencereleri, sevdiğiniz mevsimin kokuları değsin burnunuza...
Lavinya Dergisi
Yazarlarımız
THE MORE, THE MORE...
Bilmeyenler için "The more.., the more..." İngilizce’de, "Ne kadar.., o kadar..." anlamına gelen bir bağlaçtır. Sadece bir bağlaç bakınca, değil mi? Başlık olmayı bana hissettirdikleriyle seçmiş oldu aslında. Şimdi izninizle size bu bağlacın hislerime nasıl bağlandığından bahsetmek istiyorum. Geçenl

KİREÇ
Kireç sever misiniz? Çaydanlıkta, lavaboda, banyoda... Hayır dediğinizi tahmin edebiliyorum, ben de sevmem. Olmaması gereken yerde, hiç olmadık vakitlerde oluşuveriyor. Ne kadar zor değil mi onu o izin almadan çöreklendiği yerden sökmek? Halbuki sökmek için kimyasallar kullanıp canını da yakıyoruz a

MERKÜR RETROSU
Bu aralar insanların bahaneyi ne kadar çok sevdikleri üzerine düşünüyorum. Gerçekten ne hissettiklerini ifade etmek yerine, sığınabilecekleri her bahaneye sıkıca sarıldıklarını... Buna kaçmak diyebiliriz, kendinden, duygularından. Tabi bahanelere sarılan insanlara sorsanız, onlar bahaneye sarılmalar

DUYGULARI YEMEK
Yediğinizde ağzınızda güzel tat bırakan, yedikçe ya da içtikçe mutlu olduğunuz besinler var mı ? Benim var. Mesela Konya, mesela İstanbul, mesela kitap okumak... Konya'da bir şey var, okuduğum, doyduğum, büyüdüğüm, öğrendiğim, ağladığım şehir, öyle bir şey var ki... Semazen gösterisi izlerken, kahve

ÖZEL GÜN
Sır nedir? Kimden saklanır? Sözlük anlamıyla düz cevaplar verilebilir tabi bu sorulara. Yani; kimseye söylenmemesi, gizli tutulması gereken şey, giz. Peki benlik anlamıyla cevap versek, yani sizdeki anlamıyla. Gizemli oldu değil mi? Hemen açıklayayım. Benlik anlamıyla sır, en çok insanın kendisinden

TÜMEVARIM
İnsan bir bütünün parçası değil aslında, insan parçaların bütünü. Her insan aynı parçalarla, aynı sayıda parçayla mı bir bütüne dönüşür peki? Hayır. Benden ilerleyelim; bütün olarak Raziyeyim, peki bendeki benler, diğer parçalarım? Hepsi önemli, hepsi ben, hepsi kıymetli. Çünkü hepsi bütünü oluştura

DUPNİSA
Kadın... İnsan, kız çocuğu, arkadaş, eş... Kadın, beş harften fazlası, beş harften ötesi. Diyor ya Şems-i Tebrizi: "Kadın bilene nefes, bilmeyene nefistir" diye, işte öyle. Kadın bilene yuva, bilmeyene han. Aslında mağara, sığınılacak yer, in. Aynı zamanda nasıl ki bir mağara keşfedilecek hazineleri

-MIŞ
Seviyor-muş, merak ediyor-muş, özlüyor-muş, yanımday-mış ya bunların tam tersi... Sonu -mış, -muş varyasyonlu daha birçok cümle yazabilirim. Yazmak çok kolay. Zor olan bütün bunları hissettirmek. Evet yanlış yazmadım, zor olan hissetmek değil hissettirmek. Düşünsenize birisi size -mışlı hissettiriyo

A-Ş-K ÜZERİNE
Sizce de sadece üç harfin bir araya gelerek kocaman bir kelime olması tuhaf değil mi? Hissettirdikleriyle, cesaret ettirdikleriyle, derin, cesur, kocaman... Aşk, yazılışı minicik ama yaşaması kocaman bir kelime. Belki de her harf herkese farklı bir şey çağrıştırıyordur ki, o yüzden aşk herkeste fark

OKSİJEN MASKESİ
Uçak yolculuğu yaptıysanız, yapılan anonslarda mutlaka şöyle bir cümleye rastlamışsınızdır; acil bir durum esnasında oksijen maskesini önce kendinize sonra yanınızdakine takınız. Önce kendinize sonra... Bu cümle çoğu insana bencilliği çağrıştırabilir ki haksız da sayılmazlar. Neden mi böyle düşünüyo

YİNG YANG
Bugünlerde kafam oldukça karmaşık, düşündüklerim yüzünden değil, düşünmediklerim yüzünden. Belki de düşünemediklerim... İnsanın düşünemedikleri nasıl karmaşıklaştırır aklını? Neden karmaşıklaştırmasın peki? Düşünememek demek, bir şeylerin hiç aklına gelmemesi mi demek? Elbette hayır. Düşünememek, ba

EL Mİ?
El, tanışmak için uzattığımız uzvumuz, tanışıklığı sağlayan adım. El, diğer anlamıyla, yabancı, tanıdık olmayan. Eli, el ile, el olmaktan çıkarabiliyoruz yani. Ne dedim şimdi ben? Baştan başlamalıyım, en baştan. Az önce indim otobüsten. Otobüste yanımda bir teyze oturuyordu, tanımıyordum. Yani benim

EKSİK AMA TAM
Elinize doldurmanız için kağıt tomarı verildi mi hiç ? Bir hastanede, bir okulda... Prosedür gereği denilip önünüze koyulan onlarca kağıt. Hepsinde doldurulması gereken bir sürü boşluk. Anımsadınız mı? İşte bana böyle kağıtlar hiç dolmaz gibi gelirdi hep. Ama doluyor. Farklı insanların yazılarıyla,

KARINCA KARARINCA
Bazen derim ki acaba bir kuş olsaydım yahut bir ağaç belki bir deniz dalgası belki bir kaya parçası... Ben insan olmak dışında başka bir şey olsaydım. Daha doğrusu insan olarak kalmaya çalışmak dışında başka bir şey... Adı insansa insan değil midir zaten insan olan? Ne demek insan olmaya çalışmak? K

MEDDAH
"Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkese rolünü oynar ve rolü bitince de bu sahneyi terk eder." Klişe, herkes tarafından en az bir kez kullanıldığını düşündüğüm derin bir Shakespeare cümlesi. Hem klişe hem de derin? İronik olmuş sanırım. Klişeleşmiş olması derinliğini gölgede bırakmış. Belk

KABİN
Kabin deyince aklınıza ne geliyor? Mağazalardaki deneme kabinleri? Uçaktaki kabin? Yazılışları, okunuşları aynı ama farklı iki kabin, ikisi de sahne. Birisi kendi kendimizi izlediğimiz, diğeri izledikçe geliştirdiğimiz kendimizi izleyenlerin olduğu bir sahne. Hmm! Nasıl yani? Hadi gelin iki sahneye