Hayatım sanma sanrılarımdan ibaretti.
Sevince sevileceğimi,
Bakarsam görüleceğimi,
Güldüğümde kahkahalarla karşılanacağımı,
Ağlarsam birilerinin üzüleceğini,
Bağırırsam kırabileceğimi bile sandım.
Ne kadar incelirse düşüncelerim,
Yürekleri o kadar yumuşatabileceğimi…
Toprağın koşulsuz yeşer
Lavinya Dergisi
Yazarlarımız
ÇOCUK AKLI

OLDU HER ŞEY
Takvim tutar mısın günlere?
Bugün günlerden nedir desem, verecek cevabın var mıdır?
Salı dersen yanılırsın, Perşembe de değildir zaten.
Herkesin bildiğinin aksine ilkeldir gün saymak
Aydığında güneş neler doğar içinde?
Hangi gün dolar göğsünde?
Uyanır mısın her gecenin döngüsünde?
Kaç kez b

HALA SEVMEK... HEP SEVMEK...
En keskin sessizliğini takındı suretim.
Üç parmağım bir elimle dokuyorum dilimi kağıda.
Daha doğarken üflediler şiiri parmak uçlarıma.
Koltuk altımdan tutup iki melek,
Yaka paça sürüklerken dünyaya,
Kulağıma ‘yaz' dediler,
İsmimden önce belledim.
Hisliydim kundağında ağlarken hayatın,
Ama

VEDA
Günün en güzel vaktinde hüzün çökmüş havaya
Tüm kara bulutlar bana bırakılmış sanki..
Hafiften rüzgar da esiyor ve ince ince sızlatıyor etimi
Penceremin önündeki ağaç yapraklarını döküyor
Çarpıyor yaprak düşerken diğerlerine, bazıları peşinden gidiyor.
İnim inim inliyor yapraklarım..
Yerde

YANILGI
Tüm kelebeklerin tırtıl olduğuna dair inancımı yitirdim
Tüm hamam böceklerinin siyah bacakları olduğuna da
Ve güneşin aslında çok da uzakta olmadığına inanıyordum
Ayın, bulutlar arasında kaçarak dolaştığı kaçıkça bir gerçekti
Ne varsa kesin olan, hepsi oranında azalarak ihtimale dönüyor yüzünü

YAŞAMAK BİR KALP İLE KALBE RAĞMEN
Sen! Karanlığa katre katre duvarlar ören.
Aynaların kırık parçalarından dökülen suretinle,
Hıçkırıklı ağlamalarının, yorulmayan hırçınlığıyla,
Çarelerinin, yoluna koyulmayan çaresizliğiyle harman olan.
Sen! Avcunu sıkmaktan nasır tutan sessizliğinle,
Beklemekten taş misali yüreği yosun saran.

UÇMAYAN KOKULAR DOLADI BOYNUNA ZAMAN
Şafak sökene kadar yazmalısın. - burada -
Hislerini büyüttüğün kundağa gelmiş oturmuşsun
O zaman korkma, kımıldasın dudakların.
Aralasın geceyi harflerin sesi.
Ve kelimeler katışsın cümlelere, şimdi.
Adına yaşanmışlık dediğin, boynunda ekose desenli bir atkı.
Çıkar onu anından.
Taşıyabilseyd

BİR GARİP YELKENLİ
Birileri hayallerin kırılabileceğinden söz etmeliydi biz onları düşlemeden önce.
İsmimizle söylenmeliydi kulağımıza henüz ağlamamışken daha
Birileri yolun hep yokuş olacağını göstermeliydi,
İlk adımlarımızı paytakça attığımızda
Yara aldığında dizlerimiz
Geçecek dememeliydi annelerimiz.
Baz

KUYUDAKİLER
Ocak başı akşamıydı yas düğümlerini çözüyordu ayrılık
Soğuktu, ruhu emilmişti rüzgarın
Zihnimden kirli düşüncelerim akıyordu
Onları da artık gizleyemedim
Bu da benim çaresizliğim.
Yusuf geldi aklıma
İnanmış mıydı kurtulacağına
Dibindeydi kuyunun
Belki de benimle tam da buradaydı
Işıkla

MAVİ
Susma çocuk mavisi
Susma tomurcuk çiçeği
Susma gecenin dinmezi
Susma şarkını söyle
Çek al içinden bir nağme kör nabızlara söyle
Kimse duymadan,
Kimse bilmeden.
Söz ver ayın gecelerine
Susmamaya söz ver
Söyleyebildiğin kadar şarkını söyle
Bir bekçinin düdüğünden ilişsin kulaklara

ARABESK SENARYO
Palyaçonun gözyaşından pencere açılır gözlerimize
Kahkahalarla gülünen yüzümüz silindiğinde
İçimizde acıların eskiyen yerlerini küle basıyoruz sürekli
Sürekli yaraları pansuman hali
Şikayetçiyiz hem de gerek var mı bunca yüke?
Biz mi dolduruyoruz omuzlarımızı?
Yoksa mevsimlik kuşların işi mi

KIRMIZI LOŞLUK
İlk günahın matemi ellerimde şimdi
Yürüdükçe bu loş kırmızı lambaları olan koridorda
Duvarlara bulaştırıyorum parmaklarımın ucundaki sızıyı
Sivrileşiyor zamanla dilim, öfkem keskinleşiyor
-Arayış bu- denilen yolculukta bulabildiğim
ellerim oluyor.
Basamaklar yanılgılarımı ispatlarcasına toka

İSTANBULA GÖÇ TRENLERİ
Dudaklarımı büyücülerin sihirli kelimelerine yapıştırıyorum
Biraz tılsım gerek
Biraz da mantık katli
Hangi tımarhane duvarından silebilirsin ki bir delinin parmak izini?
Düşlerin gömleği mi? O zaten arkadan iliklenmişti
Zihnin fısıltısı düşerken kulaklara
Sanrılarımın şehrine yolculuk başlay

ÖP KIRIK AYNALARI ALIŞSIN DUDAKLARIN
Derdin kendini bulmaksa pürüzsüz aynalara inanma.
Uzun uzadıya baktıkça sana seni unutturur onlar
Dokununca, somutlaşan varlığının omzuna, başını yaslayınca bir de öpülesi gelir
Ama alın çizgilerimizi ve dudaklarımızı yaralayan aynalar
Bu öpüşmeleri kutsamaz ve kapsayamaz
Yabancılaşırsın, zam

BALIKÇI
Galata köprüsünde balık tutmadım hiç.
Ama en az o balıkçı kadar bilirim, beklemenin sabrını.
Hiç oltam olmadı, yemleyip sulara salladığım.
Dahası, hiç oltam olmadı.
Hiçbir balığı bırakmadım vazgeçip
Balıklar unutkan! Unutmaksa yok etmekten iyidir.
Balık olmayı da bilirim, balıkçılığı da.

EYLEME DÖKÜLEN HAKLI ZAFERLER BEKLENTİSİ
geçtim.
önüme katıp geç kalınmış ağrılı izlerimi toprağı yaralayarak sokaklardan
harlanan lambaların ışığı gölgelenmedi saçlarımda
yokluğumun günden güne hırçınlaşan kabul edilmeyişi vurduğunda yüzüme
hiç olamadığımı anımsayıp hiçlik simgeleri kazıdım bileklerime
elden ne gelir utanç ka

DEMANS
(Adını anarken titreyen sesim şimdi daha güçlü yankılanıyor içimde.
Kaldırım çiçekleri uzuyor gökyüzüne görüyorum
Yüzüm dağınık, çizgilerinde birkaç doğum lekesi acı
Geri veremediğim bu hatıra,
Emanet bildim işte senin kalanını
Neyse )
Kim talan edebilirdi ya da kim talan etti,
Kurudun bu

YAD
Ayaklarımı yerden keserken sımsıcak toprak
Sesimle gürlemeyi öğreniyorum tutulmalardan
Geldim gelmenin yırtıklarından sızarak
Kaç günü gölgeledi gelişim saymalardan geldim
İçimden sayıkladım rakamları ve ayıklayabildim böylece boz karanlıklarını gözlerimin
Sırtımı yağmalarken kırık ışıkların

VAKTİNDE GİTMELİ İNSAN
Saat 07.35
Uyan aydın yanı hatıramın
Andım isminle başlattığım bu sabah
Biliyorum henüz burgulanıyor ellerinde teller
Biraz siyah istemiştin biraz beyaz
Son kez denenecekti aralarındaki aşkı tetikleyen kıvrımlar
Burculanırken gözlerin
Biliyorum son kez denenecekti tütün rengiyle tutuşan