Lavinya Dergisi

YOL HİKAYESİ
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Karanlık penceremden gözlerken sokak lambalarının gölgesi düşmüş alnıma. Duvara yansıyan ışık huzmeleri her bir hücremle alay ediyor. Sigaramın dumanı bilinmezliklerimi kanıksıyor. Gezgin oldum yaşanmamış limanlara. Demir atmak gelmedi benim elimden. Ulak oldum, dolaştım masallar anlattım ana rahmine düşmemişlere. Karacasına âşık olduğum bir atın sırtında çürüttüm bütün zarafetimi. Bir gün beni üstünden atıp gideceğini bile bile mahmuzlarını sımsıkı tuttum. Yorulduğunda ay ışığında dinlendirdim. Ama bir gün kızıllaşmaya başladı başladı gökyüzüm. Güneş araladı ışığını, sıcaklığı bedenimde hissetmeye başladım. Buz tutmuş ellerim çözüldü, yerini unuttuğum kalbimin tik takları kulaklarımı sağır etti. Donuk bakışlarımda bir ümit ışığı parladı. Gidilmesi gereken başka yollarda vardı. Belki de her zaman masal anlatan olmak önemli değildi. Atımın sıkıca tuttuğum mahmuzlarını bıraktım. Bıraktığım yere bir çiçek ekmeyi unutmadan, yola tek başına devam etmeye karar verdim. Elbette ki zordu. Alıştığın bir evden ayrılırken kokun siner duvarlara. Yaşadığın şehirden giderken o güne kadar hiç karşılaşmadığın Ali Amcalar, Ayşe Teyzeler bile gelir sarılırlar boynuna. Ama yaşamından çalınıyorsa, gökyüzü bulunduğun yerde rengini kaybediyorsa, nefes alışların nefesini tuttuğun o anlarla denk düşüyorsa, artık kapı açıktır. Ve sen istesen de istemesen de o yol seni çağırır.