Lavinya Dergisi

KARDELEN VE HERCAİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Asırlar önce birbirini çok seven iki çiçeğin öyküsünü anlamıştı adam kadına. Kadın ilgisizce dinlemiş ve kafasını çevirmişti bol kremalı kahvesine. Adam okumayı çok seviyordu. Kitapları, şiirleri, masalları... Ve anlatmayı da. Adam bir de çay seviyordu. Şöyle demli olanından. Kadın hiçbirini sevmiyordu. Yine de adam en çok kadını seviyordu. Belki bir gün diyordu O’da benim sevdiklerimi sever. Deli gibi de kıskanıyordu. Kardelen çiçeği gibi Hercai'nin baharda açmasını istemiyordu. Onun baharında açsın istiyordu. Başkası görmemeliydi kadını. Sadece O’na gülmeliydi. Onun düşlerine ortak olmalıydı. Bir sahil kasabasında el ele kol kola yaşlanmalıydılar. Zaten çokta genç sayılmazlardı.
Gel zaman git zaman. Adam kadına anlatarak hayallerini onu da ikna etti gidişe. Küçük bir ev, panjurları pembe olmasa da kadın ne renk isterse o olacaktı. Nerede isterse orada kuracaklardı baharlarını. Hikayelerini bıkmadan usanmadan anlatacaktı adam. Günlerce, gecelerce yakamozu izleyeceklerdi. Kadın ne isterse 'olur' demişti adam. Yeter ki tutsun elinden. Adam evini, yatağını, çiçeklerini, kitaplığını, en yakın dostu şair Nuri'yi, çay arkadaşı Hasan'ı, doğduğu mahalleyi bıraktı. Sadece valizini ve umutlarını aldı yanına. Pır pır ediyordu kalbi. Elindeki tren biletlerini tekrar cebinden çıkardı. Öptü kokladı. Özenle cüzdanına yerleştirdi. Hızlı adımlarla yürüdü. Doktoru tembihlemişti oysa. Yavaş ve ağır adımlar atmalıydı. Heyecan da yasaktı kalbine. Hiçbirine kulak asmıyordu şuan. O kalbine iyi gelecek baharı bulmuştu.
Nihayet gara gitti. Kadın ısrarla ben yalnız gelirim demişti. Aksi halde adam kadını sırtında bile taşırdı. İşte birazdan kadın şu kapıdan girecekti. Mavi seviyordu kadın, panjurları mavi mi yapmalıydı? Belki bir de kedi alırlardı. Saat dokuzdu. Tren saat ondaydı. Adam, akıllı olmayan eski telefonunu çıkardı cebinden. Eski usul, mesajlarını kontrol etti. Gelen bir mesaj yoktu. Saat dokuz buçuk oldu. Adam durmadan volta atıyordu karo taşların üzerinde. Kadın geç mi kalacaktı? Yok! Heyecan yapmıştı. Gelecekti. Beraber planlamışlardı. Söz vermişti. Akrep ve yelkovan çalışıyordu. Artık on dakika kalmıştı. Korkuyordu. İşte o an bir mesaj geldi eski telefonuna. Elleri titreyerek açtı mesaj kutusunu. Mesaj kadındandı: 'Ben gelemeyeceğim, senin düşlediğin bahar bana kış, ben kışları sevmem. Hiç sevemedim. Hoşça kal'
 Adam yıkılan kalbini, valizini, düşlediği baharı yanına aldı. Gözleri doluydu ama ağlamadı. Bindi trene oturdu yerine. Kadını, panjurları, kediyi, yakamozu düşündü. Sonrada Kardelen'i ve Hercai'yi. Masalı... Kardelen Hercai'ye çok aşıktı. Kıskanıyordu Onu diğer çiçeklerden. "Baharda değil kışın açalım biz" demişti. Söz vermişti Hercai, kışın beraber açacaklardı. Sevgilisine kavuşmak için yerinde duramayan erkek çiçek, karın bir yorgan gibi kapladığı soğuk topraktan çıkmıştı. Aramış durmuştu sevdiğini. Ama Hercai yoktu. Sözünü tutmamıştı. Kadın da tutmamıştı. Hercai olmuştu. Adamda Kardelen olmuştu. Bu defa adamın baharı, kadına kıştı. Ne fark ederdi? Artık adamda Kardelen gibi yalnız ve boynu eğik açacaktı mevsimine.