Lavinya Dergisi

KE(N)DİYLE HASBİHAL
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

Kendim ve kedim… Oturuyoruz bu gece. Sanki dünya kulak kesilmiş aramızdaki sessiz sohbete. Bizi gerçekten duyabilirler mı ki? Ya da asıl soru, sessiz lisanımızı anlayabilirler mi ki? Cevabı önemli değil.
Bir kedi mırıltısı… Bir iç çekiş… Birbirine sarılan iki arkadaş şimdi. Zamanı ve mekanı aşan bir mevzu bu. Var olmanın ağırlığı mı, hafifliği mi bilinmez, ama inkâr edilemez bir şeylerin birbirini arayan iki ruhu er ya da geç buluşturduğu…
Gözlerini kısıyor kedi… İncecik birer çizgi oluyor. Her hareketinde bir huzur gizli, zamana hükmeder gibi… Aheste… Bu hâli şaşırtıyor beni. Öğreneceğim çok şey var belli ki… Zaman beni hep üzdü diye hayıflanıyorum. Akreple yelkovanın yarışında yaya kalan benim sanki… Duvara atılan çentikler gibi, yüzüm şimdi çizgi çizgi... Hayat diyorum, hayat çizgilerden ibaret… Ve zaman, insana yapılan en büyük ihanet… Bitiş çizgisi yaklaşıyor…
Durduğu yerde geriniyor kedi… Geceye bir reverans… Bir çöküş… Her daim minnettar… Kuyruğuna düşman, gölgesiyle barışık… İnsan gölgesiyle bile barışık olmalı diyorum içimden, bir tebessüm kondurarak duvara düşen gölgeme… Ne kadar renkli olursan ol, gölgeler hep siyah… Adalet terazisinin kefeleri gölgelerimizde eşitleniyor belki de…  
Temizleniyor kedi… Bir arınma seremonisi böyle başlıyor… Tüm ilgisini kendinde toplayarak, üşenmeden… Arınmalı diyorum, arınmalı… Geçmişten… Gereksiz yük edindiklerimizden…  Yeri geldiğinde kendimizden… İnsan kendinden nasıl arınır? Benlik katmanları birer birer soyulmalı… Öze doğru, insan çıplak kalmalı…
Bugün kedinin doğum günü… Varlığıyla hayatıma en büyük hediye… Kedim ve kendim… Aynı yaştayız ve benim ondan öğreneceğim çok şey var, doğrudur. Biz kaldığımız yerden devam edeceğiz sessiz sohbetimize, siz duymasanız da olur.